29 Mart 2013 Cuma

Zihnin Dijitale Evrimi: Kayıp Bebekler

Günün 15 saatini bilgisayar başında geçirecek bir kuşaktan bahsetmek için çok mu erken? Hayır. Çalıştığınız işlerinize bakın, günün kaç saatini karşınızdaki dörtgen ekrana bakarak geçiriyorsunuz? Sonunda kazanımlarınız neler? İnternette fazlasıyla geçirdiğiniz zaman beyin hücrelerinizi nasıl siliyor? Bunu okurken siz bir daha düşünememek üzere yeniden yaratılıyorsunuz. 

Verilen mesajları almadığınızda cezalandırılacağınız günler çok mu uzak? Ya da gelecekte sorgulamadan geçirdiğiniz her saat için dijital kumbaranıza, yani banka hesaplarınıza birkaç lira gönderilemez mi?

En son ne zaman sorguladınız? 3. bir kişi tarafından ancak uzun uğraşlar sonucu öğrenilebilecek bilgilerinizi pervasızca paylaşmanız için size ne verdiler?

Bunca komplo teorisinin arasında yaşamak için nefes almanız lazım, nefes almanız için ise internette takılmanız, birşeyler paylaşmanız lazım. Bunu yapmadığınızda rahatsızlık mı hissediyorsunuz? Geçmiş olsun...

Televizyonlarda dijital öğelerin daha çok kullanıldığının farkında mısınız? Robot gibi dans eden çocukların beyinlerinin mekanikleşmesi canlı kanlı bir robotu andırmıyor mu? Zihinlerimiz dokunmatik oldu desek, yanılmış mı oluruz?

Peki hal buyken gelecek? Dijital mesajlar yüzünden üreticiliğini kaybetmiş ve sistemin gereklerini yerine getiren kiralık beyinlere sahip bebekler... Toprağı görmeden önce tabletlere ilgi duyan yenidoğanlar çok mu uzak?

Dijitalleşen dünya toprağa dayalı herşeyi tüketiyor. Genetiği bozulmuş ürünler yerken, o ürünleri yemeniz için bilgisayaranızın başına geçip saatlerce çalışmanız gerekiyor. Aslında hedef belirlemişsiniz. Hedef kendinizsiniz.

Peki hal buyken gelecek? Bebekleriniz?
 
Kendinize gelin. Kumda oynayıp üstünü kirleten ve ağlayan çocuk, Youtube'da izlediği komik videoya gülen çocuktan daha mutlu değil mi?

Peki hal buyken gelecek? Bebekleriniz?

Hiç ağlamayın, bunu siz yaptınız...

Esinlenme: Black Mirror, 2. bölüm.