Daha fazla ürün satmak için, kullanıcılara duygusal olarak yakınlaşmak için gelişen bir kavram oyunlaştırma. Nedir bu oyunlaştırma?
Şöyle bir çocukluğunuza dönün. Play-doh, puzzle, dama... Ya da daha henüz bebekken oynadığımız ''simite halka yerleştirme oyunu''. Bu oyunların hepsinin ortak özelliği '' zekanızı geliştirmesi'' idi. Düşününce geçmişi, oynadığınız oyuncakları, anılarınız canlanıyor değil mi? Küçükken oynadığımız oyunlar, onların hikayeleri çoğumuzda derin izler bırakır, tozlu raflardan indirdiğiniz oyuncaklarınız gözlerinizi bile yaşartabilir. Neden mi? Çünkü oyunlar duygusal bağ yaratır. Oyunların genel olarak iletişim dili ''duygulara'' hitap eder. Yıllar sonra olmadık bir anda, küçücük bir bağlantıyla yeniden gözünüzün önüne gelir. Oyun, öğretir, eğlendirir, hatırlatır.
Eğlendirerek öğretmek, eğitimde en çok kullanılan, en etkili metodlardan biri. Bu aslında psikolojik bir kırılma. Zevk alarak yaptığınız her eylemi hayatınıza daha hızlı kabul edersiniz. O zaman sıkıcı ders saatleri birer oyuna, nefret edilen çalışma saatleri ise partiye dönüşebilir.
Markalar da bunu, kalbimize giden yolun oyundan geçtiğini biliyorlar. Doğduğumuzdan beri hayatımızda oyunları, kendi yöntemleriyle bünyelerine adapte ediyorlar. Daha çok satmak, hatırlanmak, konuşulmak istiyorlar. Oyunlaştırmanın diğer bir nedeni markaların geleneksel mesajlarla bünyenize nüfuz etmelerinin bir hayli zorlaşması. Bir ödül olmalı, rekabet yaratmalıyım, ortaya bir problem koymalı ve onu çözdüklerinde ''ne kadar da yeteneklisin'' demeli ve ona bir hediye vermeliyim diye düşünmeye başladı markalar.
''Oyunlaştırma'' markalar için inovatif bir pazarlama yöntemi. ''Kötü ürün iyi pazarlama ile fazlaca satılabilir, fakat iyi ürün kötü pazarlama ile sınırlı miktarda satılır'' lafını kulaklarına küpe etmiş olsalar gerek, sıradan bir malı bile oyunlaştırarak satabiliyorlar. Aslından buna bir pazarlama başarası demek gerekiyor.
Dönelim asıl kavrama ve oyunlaştırma nedir sorusunun cevabını arayalım. Bildiğimiz gibi her oyunun çeşitli kuralları vardır. Bu kurallar genel olarak rekabetçi bir ortamda belli bir ödüle ulaşmak için oyunun sınırlarını çizer. Ödüle ulaşmanız için önceden belirlenmiş bir problemi çözmeniz gerekir. Toparlayalım:
Oyunu oyun yapan faktörler:
Problem, hedef, ödül , rekabet (olmazsa olmaz değil) ve adrenalindir.
''Eğlenme'' yerine adrenalin diyorum, çünkü eğlenmediğiniz fakat heyecanlandığınız, strese girdiğiniz bir özelliğe de bürünebilir oyunlar. ‘’Oyunlaştırma’’ satınalma davranışını genelde direkt etkilemese de oyuncuyla kurduğu bağ sayesinden markaya mutlaka orta-uzun vadede katkı sağlıyor. Oyunlaştırma, müşteriyle bağ kurma arayışında geçirilen serüvenin son halkası. Oyunlaştırmanın en bilinen örneği herkesin yakından tanıdığı sadakat programları. Oyunlaştırmanın da amacı en nihayetinde sadakat yaratmak. Fakat sadakat yaratmak için sadakat göstermenin farz olduğunun bilinmesi gerek. Müşteriye verdiğiniz sözleri tutmazsanız yaptığınız çalışmalar tetristen öteye gidemez. İngilizce tabiriyle ‘’gamification’’ denilen oyunlaştırmanın başarılı örneklerini inceleyelim:
1- Crowdtap: Önceki yazılarda birçok defa geleceğin ‘’ veri’’ üzerinden şekilleneceğini paylaşmıştık. Şirketler doğru kitleye, doğru ürünü sunmak için müşteri verilerine özellikle ihtiyaç duymakta. Yurtdışında online olarak anket doldurarak hayatlarını sürdüren insanlar olduğunu duymuşsunuzdur. Fikirleriniz ve düşünceleriniz= PARA. Denklem bu kadar basit. Crowdtap de veri elde etmek için ‘’oyunlaştırma’’ kartını kullanmış, hem de işin içine sosyal medyanın efendisi Facebook’u katarak. Facebook üzerinden sisteme giriş yapıp şirketlerin sorularına cevap veriyorsunuz. Düşüncelerinizi söylüyorsunuz ve şirketler bunun karşılığında hayır işlerine yardım yapıyor.
Ne kadar yanıt, o kadar hayırişi ve ödül. Kurdukları iş modeli gerçekten saygı duyulacak cinsten. Nitekim, Mashable 2011’de Crowdtap’i gelecek vaat eden sosyal medya servisi seçmişti.
2- Gamify America: Bu model her zaman reklam yapmak için kullanılacak değil ya. Gamify isimli internet sitesi Amerika’da gerçekleşecek olacak seçimlerin nabzını insanları oynatarak tutuyor. (Durun ben de bir oy kullanayım, ya da kullanmayım: İkisine de vermiyorum.)
3- PepsiCo&Foursquare: Foursquare oyunlaştırma ile doğmuş bir aplikasyon. Bir yerlere check-in yapıyorsunuz, check-in yaptıkça rozet kazanıyorunuz, hediyeler, indirimler ardı ardına geliyor. PepsiCo da foursquare ile birçok kampanya düzenledi. ''Summertime is Pepsi time'' ismini verdiği kampanya boyunca Pepsiyi foursquare'den takip eden ve sahil, park, bezbol sahası gibi yerlerde check-in yapan kişiler pepsi rozeti(badge) ile ödüllendirildi.
4- Mercedes Benz/Tweet Race: Gelmiş geçmiş en iyi oyunlaştırma örneğine aday. Neden mi? Mükemmel bir oyunlaştırma stratejisi için gerekli olan tüm ögelere sahip. Problem, hedef, ödül ve adrenalin...
3 farklı Mercedes takımı kuruldu. Bu Mercedes takımları belirli bir bölgeye ulaşmak zorundaydı. Arabaların ilerlemesi için ise takım destekçilerinin takım isimlerini hashtag ile mention etmeleri gerekiyordu. Arabalar her 4 mentionda 1 mil yol kat edebiliyorlardı. Yarışma sonunda her takım için tweet atan kişiler arasından yapılacak çekilişle 2 kişilik VIP gezi hediye edildi.
-
SosyalMedyacci’nin Notu: Tüm çabalar insani marka olabilmek ve dijital evrimi tamamlamak için. Şirketlerin yarınları teknolojiye ve müşteriyle bağ kurabilmeye bağlı. Bu yaşam savaşında şirketlerin son sözü şu olacak gibi; ‘’Darağacında Da Olsak, Son Sözümüz: Oyunlaştırma’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder