22 Aralık 2012 Cumartesi

2013'te Sosyal Medyayı Kavuracak 5 Trend


2012 yılında sosyal medya Türkiye'de ısınma turlarını tamamladı ve tam olarak olgunluğa erişti. KPCB'nin raporuna göre, Türkiye'deki internet kullanıcılarının mobil cihazlardan sosyal ağlara bağlanma oranı % 70. Her ne kadar sosyal medya ülkemizde sosyal ağ olarak algılansa da, önümüzdeki senelerde nitelikli kullanım yüzdesinin artmasını umuyoruz. 

Global düzeyde baktığımızda harita kulanımı, blog ve mikroblog güncellemeleri giderek sıklaşıyor. Çin, mobil cihazları bizden farklı olarak en çok içerik üretmek için kullanıyor.

2012 senesindeki sosyal medya trendlerini incelediğimizde Google Plus'ın patlama yapması bekleniyordu. Nitekim Plus, Facebook ve Twitter'ın ulaşmış olduğu kullanıcı rakamlarına çok kısa süre içinde ulaşmıştı. Fakat Plus'ta geçirilen süre Face ve Twitter'a göre hala çok kısa. 

Google'dan Vic Gundotra Google Plus'ın başarılı olup olmadığına açıklık getirmek için  CNN' yaptığı açıklamada  google plus'ın bir sosyal ağ olmadığını, sadece google'ın bir güncellemesi olduğu söyledi ve böylelikle ''kim önde'' tartışmalarına noktayı koydu. 

2012'nin bir diğer trendi mobil teknolojiler ve cihazlar oldu. İpad ve iphone çılgınlığının yanına android'in yaratıcılığı ve fiyat avantajı eklenince mobil cihazlar geniş kitlelere yayıldı. Mobil cihazların geniş kitlelere yayılması birçok sektörü de hareketlendirdi. Mobil uygulama, mobil oyun, mobil reklam gibi yan dallar da bu akımdan nemalandı.

Konuyu çok uzatmadan 2013'te sosyal medyanın trendleri neler olabilir, inceleyelim:

1- Sosyal Ticaret

E-ticaret, sosyal ticaret olma yolunda hızla ilerliyor. Tüketicilerin birbirine ürünleri önererek, sosyal ağ hesaplarıyla bağlandıkları online alışveriş siteleri sosyal ticaretin örneklerini oluşturuyor. Pinterest üzerinden beğendiğiniz ürünleri satın alabildiğinizi düşünün. Önde gelen örnekleri thefancy ve fantasyshopper. Sosyal ticaretin önümüzde 5 sene içinde dünyada 30 milyar dolarlık ekonomi yaratması bekleniyor. Facebook'un gifts uygulamasını aktifleştirmesiyle 2013'te sosyal ticaretin adını daha sık duyacağız.

2- Bütünleşik medya

Geleneksel medya mı sosyal medya mı karmaşası artık yerini sonsuz bir dinginliğe bırakıyor. İkisinin de birbirinin tahtında gözü yok ve müthiş bir ikili oluşturdular. Geleneksel medyadan sosyal medyaya, sosyal medyadan da geleneksel medya araçlarına geçişler giderek kolaylaşıyor. Sosyal ağlardaki yayınları referans gösteren TV programları veya TV'de gösterilen şov-tartışma programlarında #konu ile  twitter'da devam eden tartışmaları daha sık göreceğimiz bir yıl olacak 2013. Medyanın iki ayağı da hayatlarına paslaşarak devam edecekler. Medya, bütünleşik medya olarak anılmaya başlanacak.

3- Zorunlu sosyalleşme

Bundan sadece 10 sene öncesini düşünün. Küçük ölçekli işletmelerin neredeyse hepsinin gönüllü olarak internet sitelerini kuracakları kimsenin aklına gelmezdi. İnternet siteleri, orta ölçekli şirketler için dahi bir lükstü. Günümüzde, köşebaşındaki  Kebapçı Ali Abi'nin internet sitesini gördüğümüzde tuhaf karşılamıyoruz. Çünkü Kebapçı Ali Abi, internet sitesi sayesinde imajını tazeliyor ve ulaşılabilirliğini arttırıyor.

Sosyal medyada yer almak da aynı şekilde şirketler için keyif halinden çıkacak. Müşteriler, markaları sosyal medyada yer almaya zorlayacak. Online itibarını kollamak için şirketlerin başka yolu olmadığını anlayacakları yıl olacak 2013. Zorunlu sosyalleşme yaşanacak.

4- Kollektif yayıncılık

Her insanın içinde bir yerlerde saklı olan şair ya da yazar vardır. Kimileriyse bu işi içinde bırakmaz ve biraz yeteneği varsa hayatını devam ettirecek parayı kazanmak için yazarlık yapar. İnternet yaygın şekilde kullanılmadan önce içerik üretimi sadece sermayeyi elinde tutan kitlelere ve onların şirketlerine aitken, günümüzde içerik sadece internete girecek kadar parası olan insanlar tarafından da üretilebiliyor. İnternetin her kesime sesini ve düşüncelerini duyurma imkanı vermesi, bu işten para kazanmak isteyenlerin iştahını kabartmaya başladı. Çünkü onlar için artık burnu havada yazarlara katlanma zorunluluğu ortadan kalkıyor. Yeni cevherleri keşfetmek, hem de maliyetsiz bir şekilde... Kollektif yayıncılık tam olarak bu işle meşgul olacak. Bir yandan kendini göstermek isteyen yazarlara kitaplarının tanıtım, kapak tasarımı gibi konularda yardımcı olurken, oluşturduğu veri tabanı ile yazarların kendi takımlarını kurmalarına imkan tanıyacak.

Yazarlarla bu işin profesyonelerini buluşturan Netminds yazarlara satış karının %90'una varan düzeyde kar payı vereceğini belirtiyor.

5- SEO'nun Azalan Etkisi

Bu madde her ne kadar 2013'te trend diye nitelendirilemeyecek olsa da, sosyal medyanın giderek seo'nun tahtını ele geçirdiğini görüyoruz. Hiçbir arama motoru çalışması yapmayan e-ticaret şirketleri kendi fan gruplarını kurararak, sadece sosyal ağlar üzerinden yaptıkları reklamlarla ciddi bir ziyaretçi trafiği sağlıyorlar. Google'da reklam yapmaktansa, takipçi sayılarını arttırarak  yarattıkları kabilelere ürünlerini tanıtmayı giderek daha fazla şirket tercih ediyor.

Nitekim Google da güncellediği algoritmasıyla sosyal ağlardaki aktivite sıklıklarına çok önem verdiğini gösteriyor.  SEO, markanın sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayısına, retwit rakamlarına göre şekillenmeye başladı. Kısacası raconu sosyal ağlar kesiyor. 2013, seonun etkisinin daha çok azaldığı, sosyal ağlardaki karizmanın daha çok önem kazandığı bir yıl olacak.



19 Aralık 2012 Çarşamba

Kitlesel Pazarlama Artık Ölü Bir Kahraman Mı?


Eminim, başlıktaki  kabile görseliyle başlığın ne alakası olduğunu düşünüyorsunuzdur...

Pazarlamacı ve blog yazarı Seth Godin'in üzerine kitap yazma ihtiyacı duyduğu görüşünü duymuşsunuzdur. Godin'in iddiasına göre, kitlesel pazarlamanın sonu geldi... Bu görüşünü Godin, ''Hepimiz Acayipiz'' isimli kitabında genişleterek açıkladı.

Seth Godin, kitlesel pazarlamanın çoktan sona erdiğini, artık yeni bir dönemde yaşadığımızı söylüyor. Ona göre dijital evrende, pazarlama mesajları kitlelere değil, hizmetinizle ilgili kişilere verilmeli, bunu da ancak sosyal kabilelerinizi yaratarak başarabilirsiniz. İçinde ürününüzü alma ihtimali olmayan kişilere mesaj göndermeniz ne kadar da abeste iştigal , onun yerine sizin ürününüzü pazarlamaya gönülden meyilli 1000 kişilik bir grup yeter de artar bile sesinizi duyurmanız için. 

Godin, aslında sosyal medyadan bahsediyor. Kendi düşüncesini doğrulayacak şekilde, internet ortaya çıktığında hani denmişti ya, bundan böyle bu ağ bizi birbirimize bağlayacak, kaynaştıracak diye... Bugün geldiğimiz noktaya bakınca beklentilerin hayalden öteye gitmediği anlaşılıyor. Godin'e göre, yalnızca benzer ilgi alanlarına sahip gruplar kaynaşıyor ve kendi cemaatlerini kuruyorlar. Dolayısıyla markalar da kendi kabilelerini oluşturmalı ve bu kabileye mesajlarını göndermeliler. Böylece markalar, mesajlarının etkisiz (müşteri olmayan) kişilere ulaştırmak için verimsiz faaliyetlere girmeyecekler, reklam masrafalarını düşürecekler. 

Kıssadan hisse, büyük bir kitleye net olmayan, ortalama bir mesaj göndermektense, nispeten küçük bir kabileyi 12'den vuracak bir mesaj göndermek çok daha etkili.

Şimdi bu düşünceye tartışalım:

1- TV reklamları işe yaramıyor mu?

Kitlesel pazarlamanın ölmesi, televizyon reklamlarının çağdaş olmadığını ve anlamsız olduğunu gösterir. Çünkü televizyon yayının izleyici kitlesinin özelliklerini tahmin etmek neredeyse imkansızdır. Ya da çok yüzeysel hatlarıyla tahmin edilebilinir.Yalnızca istisna olarak, çocuklara hitap eden ürünler satan bir markanın veya bu tarz spesifik bir pazara ürün pazarlayan markaların televizyon reklamında hedefi tutturma oranı fazladır. Çünkü çizgil film veya çocuk dizileri gibi yayınların reklam aralarına ilgili ürün reklamı koyulabilir.

Fakat bu durum televizyon reklamının işe yaramadığını göstermez, çünkü henüz alıcı olmayan geniş bir kitleye ürünü tanıtma olanağını sağlar. Burada tartışma her arz kendi talebini mi yaratır, yoksa her talep kendi arzını mı yaratıra kadar uzanır. Kimi zaman arz talebi kimi zaman da talep arzı yaratır.

2- Tümevarım (Az kişiden çok kişiye ulaşmak)

Godin markaların kendi kabilelerini kurmalarını ve onlara mesaj iletmelerini söylüyor. Evet, doğru... Markalar tam olarak böyle yapıyor... Twitter'da takipçi sayısını arttırıyor, facebook'ta like sayısını arttırıyor, youtube'da viral reklamlar hazırlıyor ve kendinden bahsedilmesini bekliyor. Aralıklarla kabilelerine ürünü almaları için mesajlar iletiyor. Fakat kabileyi yaratıp onlara ürünün reklamını yapmak, kabile dışında kalan topluluğu elinden kaçırmak anlamına gelmiyor mu? Çok kişiye mesaj gönderip sadece seçicilerin mesajı almasını beklemek bazen daha mantıklı olamaz mı?

3-  Acayip olmak, farklı olmak, özelleştirmek

Farklı olmanın ticarette kazandırdığı bugün ortaya çıkmış birşey değil. Aynı olan iki üründen birini farklı sunarak da fark yaratabilir, acayip olabilirsiniz. Godin, günümüzde acayip olanın, sıradışı olanın kazanacağını söylüyor. 

İnsanlar artık o kadar fazla ürüne ulaşabiliyor ki, ancak fark yaratan markalar ayakta kalabiliyor. Dijital pazarlamada özelleştirme yıllardır kullanılıyor. Google'ın anahtar kelime aramalarına göre sponsor bağlantıları göstermesi, facebook'un reklam gösterimlerinde profil sahiplerinin ilgi alanlarından faydalanması gibi uygulamalar reklamda isabet oranını arttırıyor. Şirketlerin giderek müşteri odaklı anlayış benimsemeleri ürünlerini özelleştirilmelerini, müşteri talepleri göz önünde tutularak üretimini, tutundurulmasını ve hizmet sonrası takibini gerektiriyor.

SosyalMedyacci'nin Notu: Kitlesel pazarlamının bitmiş olması demek geleneksel pazarlamanın miadını doldurduğu anlamını taşıyor. Dijital evrenin yeni yön vericileri artık geleneksel pazarlamayı sert bir dille eleştiriyor.

Sıkıcı markalar yerini dinamik, acayip markalara bırakıyor... Henüz hepimiz acayip değiliz, fakat belli ki hepimiz acayip olmak zorundayız...  Godin'e kulak verelim:

3 Aralık 2012 Pazartesi

Sosyal medya Aslında Kime Hizmet Ediyor?


Bunca yıldır saatlerinizi geçirdiğiniz, hatta üşenmeyip bu yazıyı tıklama refleksi gösterdiğiniz sosyal medya, aslında çok daha derinlerde olan bir amaca hizmet ediyor olabilir mi? Tartışma bu...

Sosyal medyanın tüketici kısmında bulunan ve Twitter'da, Youtube'da zamanını geçiren milyarlar, sosyal medyanın üretici kısmında bulunan kişiler tarafından kontrol ediliyor ve bilinçaltında yönlendiriliyor olabilir mi? Herşey, dijital iletişimin kölesi olan yeni insanın fikirlerini etkilemeyi, düşüncelerini, algı biçimini değiştirmeyi planlayan bir kurma kolundan mı ibaret?

Bu soruların yanıtları için birçok komplo teorisi ortaya atılsa da herkesin artık bildiği bazı gerçekler var. Kişilerin sosyal medya hesapları birçok devletin ilgili birimi tarafından inceleniyor, müdahale ediliyor ve devlet çıkarlarına herhangi bir nedenle aykırı olduğu kanıtlanırsa, Facebook aracılığıyla kapatılabiliyor. 

Yine aynı şekilde, şirketler ve onların sosyal medya uzmanları da daha fazla ürün pazarlayabilmek ve nihai tüketiciye ahengli bir şekilde dokunabilmek için belirli anahtar kelimeler üzerinden takipçilerinin ya da muhtemel takipçilerinin paylaşımlarını inceliyorlar. Bu durumda sosyal medya hem devlete hem de şirketlere şöyle ya da böyle, planlı ya da plansız bir şekilde hizmet ediyor.

Dikkat çekiçi olan bir diğer konu, sosyal medyanın asıl patlama yaptığı dönemin, 2007 sonrasına, yani global ölçekte bir krizin tüm dünyayı kasıp kavurduğu, ardı ardına büyük finans devlerinin, hatta Yunanistan, İzlanda, Portekiz gibi ülkelerin iflasın eşiğine geldiği bir periyoda denk gelmesi. 

Avrupa Birliği'nin bile yakın zamanda ekonomik kriz nedeniyle dağılma ihtimali konuşulurken, tüm dünyada sistemi kurtarmak adına ardı ardına kurtarma paketleri açıklanırken, verimliliği düşen maliyetli ve görece etkisiz iletişim&pazarlama kalemlerinin dijital iletişime devredilmesi bir rastlantı olabilir mi?

Sıkışan bu dünya ekonomisinde, dijital iletişim ekonomisinin, ajansların, sosyal medya pazarlama şirketlerinin, web tasarım ajanslarının, reklam sektörünün ve mobil yazılım, mobil cihaz, telekomünikasyon gibi birçok sektörü ayaklandırdığını söylemek yadsınabilir mi?

Dijital iletişim ve sosyal medyanın yeni neslin algı biçimini değiştirdiği, yeni neslin geleneksel kanallardan gelen mesajlara giderek kapalı olmaya başladığı tartışılırken, birilerinin çıkıp bunların hepsinin bir komplo teorisi olduğunu iddia etmesi, asıl komplo teorisinin kendisi olamaz mı?

Yoksa asıl amaç Illuminati'ye hizmet mi?

Günümüzde herşeyin illuminati'ye bağlanması, illuminati denen varsayımsal ya da real oluşumu giderek popülerleştirdi. Komplo teorisyenleri illuminati üzerinde hassasiyetle dururken, internet medyasının yaklaşımı kavram üzerinde birçok tartışmaya ve kafa karışıklığına neden oldu.

İddialar şöyle;

Illuminati denen gizli tarikat, dünyayı yönetmek üzere programlanmış bir oluşum. Bu tarikatin üst düzey yöneticileri global ekonimide büyük söz sahibi olan birkaç soylu aile. Dolayısıyla hedefleri tüm dünyanın kaderini ellerinde tutmak ve yaklaşımlarıyla, aksiyonlarıyla dünyadaki tüm karar mekanizmalarını yönlendirmek. 

Bu hedef için sahip olunması gerekenler nelerdir? Para ve siyasi güç yeterli mi? Hayır... Tüketici, şirket ve devletleri yönetmek için onların düşüncelerini bilmeli ki algıları yönlendirilebilsin. Illuminati üretimi sosyal medya işte bu noktada devreye giriyor.Sosyal medyanın, sınırsız ve şeffaf paylaşıma olanak tanımasından dolayı tüm bilgi kontrolünü Illuminati elinde bulunduruyor.

İstediği bilgiye kısa zamanda ulaşıyor ve gerekli aksiyonları alabiliyor.

SosyalMedyacci'nin Notu: Biz sosyal ağ tüketicileri çarkın son dişlisi olabilir miyiz? Yıllar öncesinde kurulan bir çarkın farkında olmayan temsilcileri miyiz? Yoksa sosyal medya, gerçekten iki sıradışı üniversite öğrencisinin üniversite içi iletişimi sağlamak için popülerleştirdikleri suçsuz bir buluştan mı ibaret? Siz ne düşünüyorsunuz?